Kendi AGH deneyimimi sizlerle paylaşmak istiyorum, umarım hepiniz için bilgilendirici ve yararlı bir yazı olur.
Öncelikle AGH’yi nasıl öğrendim bundan bahsedeyim. Üniversite son sınıftayken üniversitede yapılan bir seminer sayesinde AGH’yi öğrendim. Zaten üniversite son sınıftaydım ve uzun dönem AGH için uygundum. Sonra araştırmaya başladım nasıl başvuracağız, nasıl CV ve motivasyon mektubu hazırlayacağız. Bunları öğrenmek bayağı zamanımı aldı. Çok araştırdım şansımı sonuna kadar zorladım diyebilirim. 8 ay gibi araştırma, öğrenme sürecinden sonra tam vazgeçmeye yaklaşırken bir proje buldum. Evet neredeyse tecilimi bozup askere gidecektim.
Başvuru sürecinde kesinlikle vazgeçmemek gerekiyor. Sürekli, tekrar tekrar başvuru yapmak lazım. Her başvuru ve her reddedilişten sonra insan biraz daha öğreniyor, en azından neyi yapmaması gerektiğini daha iyi anlıyor. Zamanla ve bir şeyler öğrene öğrene bayan katılımcı arayan ama benim de biraz zorlamamla vazgeçip beni aldıkları bir proje buldum Romanya’da.
Hemen ardından pasaport işlemleri. Ardından vize belgelerinin hazırlanması falan vize başvurusu da ayrı bir stres. Ya bir sorun çıkarsa ya vize vermezseler falan.. Ankara’ya vize başvurusu yaptım. O vizeyi alana kadar neredeyse AGH’den vazgeçecektim. Ama tabi ki buna değer..
Ben hala inanamıyordum uçak Romanya’ya inene kadar. Sonra “evet artık başlasın!” dedim.
İlk defa yurtdışına çıkıyordum. Çok farklı bir heyecan vardı. Ama yolumun ilginç tarafı da Romanya’nın Braila şehrine gelene kadar dört farklı ulaşım türünü de kullanmış olmamdı. Otobüsle yola çıktım, feribotla İstanbul’a vardım, uçağa bindim ve Bükreş’e uçtum ve buradan da trenle Braila şehrine geldim. Ben projeye pasaport ve vize işlemlerinin biraz uzamasından dolayı bir ay geç başladım.
Uçak indi Bükreş’e. Ordan kontroller falan doğru düzgün İngilizce bilgim olmadan laf anlatana kadar canım çıktı kabul ediyorum. Tren ile 10 ay boyunca yaşayacağım şehre geldim sonunda. Beni iki ev arkadaşım karşıladı. Biri Allahtan Türk idi yoksa bu kötü İngilizceyle biraz uğraşırdım. Bir Türk ve bir İspanyol, iki ev arkadaşım vardı. Türk olan 2 ay sonra ayrıldı yerine bir İtalyan geldi.
İlk gün çok heyecanlıydım takım arkadaşlarımla ve dernek başkanıyla tanıştım ve de Bursalı olduğumu gösteren hediyemi (kestane şekeri) verdim. Gayet güzel bir karşılama yaptılar tabi ki onlar da. Bu arada Romanya’da genç neslin tamamı neredeyse İngilizce konuşabiliyor bu yüzden çat pat da olsa herkesle anlaşabiliyoruz burada.
Geldiğimde Romence dersi başlayalı bir ay olmuştu bu yüzden biraz geri kaldım. Ama zaten Romence dersi İngilizce olarak verildiği için benim için anlamak zordu biraz. Diğer Türk arkadaşımın bana çok yardım etmesi gerekiyordu. Sonuç olarak çok fazla ağırlık veremedim Romence dersine. Biz Türkler için bayağı karışık bir dil gerçekten.
İlk günüm çok güzel geçti ve bir sonraki gün de varış sonrası eğitimi için turistik bir şehre gittik. Orada bir otele yerleştik ve bizim dönemimizde gelen toplam 50 gönüllüyle unutulmaz bir hafta yaşadık orada. Dünya’nın farklı bölgelerinden gelen 50 gönüllü. İnsanın kulağına çok hoş geliyor gerçekten. Tabi eğitimden kalan zamanlarımız genelde gezme eğlenme olarak geçiyor.
Eğitimden sonra kendi şehrimize döndük. Toplam 7 gönüllüyüz burada; 3 İtalyan, 2 İspanyol, bir Ukraynalı ve de ben; birlikte birçok aktivite yapıyoruz. İlk zamanlarımızda kütüphanede çocuklarla çeşitli aktiviteler yapıyorduk. Burada kendi kültürümüzden çeşitli oyunlar oynuyorduk çocuklarla. Gerçekten güzel tecrübeler edindim bu çocuk aktiviteleri sırasında.
Burada bazı aktivitelerimizi engelli çocuklar okullarında yapıyoruz. Gerçekten çok farklı bir duygu engelli çocuklarla çalışmak. Onların her şeyden önce sevgiye ihtiyacı olduğunu daha iyi öğreniyor insan.
Aktivitelerimiz genelde azınlık grupları, engelli insanlar, yaşlı insanlar, maddi durumu yetersiz gençler odaklı gerçekleşiyor. Tabi bu aktiviteler sırasında diğer Türk arkadaşım bana İngilizce çeviri konusunda bolca yardım ediyordu Türkiye’ye dönene kadar.
Bizler bazen huzur evi diyebileceğimiz ama çok daha büyük bir kurma gidip orada Romanyalı yaşlı insanlarla vakit geçiriyoruz. Onlarla küçük oyunlar oynuyor, birlikte filmler izliyoruz. Onlarla konuşmaya çalışıyoruz. Bazen bizle birlikte Romen gönüllüler geliyor ve bize çeviri konusunda yardımcı oluyorlar. Tabi bu alanda deneyim sahibi oluyoruz ama onlarla vakit geçirmek çok farklı bir duygu. Daha önce böyle bir deneyim yaşamadım. Bu arada buradaki yaşlıların sürekli bize Romen kızlarını övmesi de ayrı bir olay. Keyifli zaman geçirdik burada.
Azınlık grupları dediğimiz gruplarla çeşitli aktiviteler gerçekleştiriyoruz. Mesela öncelikle CV nasıl doldurulur, iş görüşmesi yaparken nelere dikkat etmek gerekir. Bunlarla alakalı küçük eğitimler alıp bu bilgileri onlarla paylaşıyoruz.
Romanya’da “Muhteşem Yüzyıl” dizisi çok meşhur. Neredeyse bütün ev hanımları bu diziyi takip ediyor. İnsanlara ben Türküm dediklerinde ağızlarından çıkan ilk kelime “Süleyman” oluyor genelde.
Romence dilince pek çok Türkçe kelime bulabilirim. Çünkü yıllarca Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü topraklar burası. Hatta Kazıklı Voyvoda’sı da meşhur ortak tarihinde. Kazıklı Voyvoda zamanla efsaneleşip bilinen adıyla “Drakula” adını alıyor. Tabi gittik Drakula Kalesi’ne sadece bu bir efsane mi diye. Evet gerçekten sadece bir efsaneymiş. Drakula adına hiç bir şey yoktu kalede. En azından bir kurukafa falan görürüm diyordum, o da yoktu.
Romanya’da tarihi bir çok şato mevcut ve de doğal güzellikleri gerçekten görülmeye değer.
Ben Latin danslarıyla ilgileniyorum ve bu ilgimi Romanya’da da devam ettiriyorum. Dans benim kopabileceğim bir şey değil. Burada bir kursa gidiyorum. Yabancı olduğum için bütün insanlar bana çok yardımcı oluyorlar. Özellikle belirtmeliyim Romen halkı gayet sıcakkanlı, cana yakın ve de yardımsever bir halk. Romanya’da bir çok dans festivaline katıldım ve şunu kesinlikle söyleyebilirim hayatımın en güzel iki hafta sonunu burada geçirdim. Türkiye’den oldukça farklı ve çılgınca bir eğlence anlayışları var buradaki insanların. Bir sürü farklı dans öğrendim ve hala öğrenmeye devam ediyorum.
AGH’nin insana kattığı şeylerden biri de farklı ülkelerin paralarını çevirmede uzmanlaşıyorsun.
Ve tabi ki AGH’nin vazgeçilmez yani seyahatler. Romanya içerisinde birçok şehri gezdik, hem de otostopla. Sırtımıza çantamızı uyku tulumumuzu çadırımızı aldım ve de düştük yollara. Bir keresinde tek başıma seyahate çıkıp Sırbistan’a gittim ve oradan geri dönüp 8 farklı Romanya şehrini tek başıma dolaştım. Bu benim için gerçekten çok güzel bir deneyimdi. 2080 km yol, 1700 km’si otostopla, geri kalanı trenle. Yolda tanıştığım insanlar nedense Macar’dılar. Birinin adı Doruk, diğerinin adı Atilla. Evet Türk isimleri ve de kendileri de bunu söylüyorlardı “bizler aslında Türküz” diye. Şaşırdım(!) Ama beni arabasına alan bu kişilerle sohbet, muhabbet tabi ki tadı başka bir şey yani. Şu anda da Ukrayna’nın Odessa şehrine seyahat planları yapıyoruz. Bakalım seyahatimiz nasıl geçecek. Ne gibi maceralar bizi bekliyor göreceğiz.
Yaklaşık 7 aydır Romanya’dayım. Artık yavaştan AGH günlerimin sonuna doğru yaklaşıyorum. Aralık ayı sonuna doğru döneceğim Türkiye’ye. Ama hiç dönmek istemiyorum. Bu güzel hayat sonsuza kadar devam etsin istiyorum. Ama maalesef bitecek.
Uğur Hazer