Avrupa Gönüllü Hizmeti nedir diye sorarsanız bunu bilen insanlar gençlerin Avrupa’da gönüllü olarak çalışıp farklı kültürleri görmesi Avrupalılık bilinci edinmesi diye yanıtlar. Ama bundan fazlası.
Üniversiteyi bitirmiştim fakat ne iş bulabilmiştim ne de henüz yurtdışı deneyimim vardı. Yaklaşık 7 ay AGH’ye başvurup cevap alamamakla geçmişti. Tam başvurmaktan vazgeçtiğim anda gönderen kuruluşum arayıp Skype görüşmesi yapmamı istedi. Görüşme için gün ayarladıktan sonra aynı gün iş teklifi aldım. Hosting organizasyonumla olan görüşmeden sonra kabul edildiğimi öğrenince hiç düşünmeden iş teklifini reddettim. Görüştükten yaklaşık 1 ay sonra da gönüllü görevime başladım. Gitmeden önce aklımda bir sürü soru işareti vardı. Faaliyet anlaşmamı o kadar çok okumuştum ki ezberlemiştim. Hosting organizasyonuma da sorular soruyordum ama yetmiyordu. İlk defa yurtdışına çıkıyordum. İngilizcem yeterli olur mu? Beraber gittiğim insanlar nasıl? Birlikte yaşayabilecek miyiz? Çalışma ortamım nasıl? Bunların hepsi kafamda büyüyordu.
Biraz endişeli ama daha çok heyecanlı bir şekilde ayrıldım evimden yeni macerama başlamak için. Sonunda gelmiştim aylarca yaşayacağım yere.
Selanik çok büyük bir şehir değil. Hele ki İstanbul’dan giden biri için gayet küçük bir yer. Ama bu bana avantaj gibi geldi. Otobüsün olmadığı saatlerde evinize yürüyerek dönebilirsiniz, Yunan arkadaşlarınızla çoğu zaman yakın yerlerde oturursunuz vs. Ayrıca Atina’da kaldığım birkaç günden edindiğim izlenimle Selanik’in daha güvenli, daha ucuz ve daha gençlere yönelik bir şehir olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yunanistan’ın önemli avantajlarından biri de gençlerin hemen hemen hepsinin İngilizce bilmesiydi. Bu Yunancayı ilerletmeme sebep oldu ama en başlarda alışmama etkisi de büyük oldu.
Yaklaşık 15 gönüllü vardı organizasyonumuzda. Toplam 3 daireydik aynı binada. İlk 2 haftam herkesi tanımakla geçti. Bir ortama girdiğinde hemen alışan insanlardan değilim ama sanki bu ortama insanlar beni çekiyor gibiydi. Kendilerine “aile” diyorlardı. İyiki gelmişim diyordum ancak zaman zaman aile içinde gibi rahat hissetmiyordum.
Nasıl olduysa zaman geçtikçe kendimi tam olarak o aileden hissetmeye başladım. Kardeş diyebileceğim arkadaşlar edindim. Çok farklı kültürlerden insanlar tanıdım. Zaman zaman farklı kültürden insanlarla yaşamak zor geldi. Ama amaç buydu zaten dedim. Değişik kültürden insanları “tanımak”, iyisiyle kötüsüyle.
Beraber yaşadığımız o 15 kişiyle aynı ofiste de beraber çalışıyorduk. Cuma günkü toplantılarımızda o haftaki programımızı kararlaştırıyorduk. Kimi zaman 15 kişi beraber bir etkinliğe gidiyorduk video ve fotoğraf çekmek için, kimi zaman tek başımıza makale yazıyorduk.
Tabiki seyahatte ettim. Havalimanlarında da uyudum, 8 saat tren yolculuğu da yaptım. Uykusuz bir şekilde hiç görmediğim şehirleri keşfetmeye çalıştım sırtımda 40 lt çantayla. Elimde harita olduğu halde kaybolduğum da oldu. Ama gezdiğim gördüğüm yerler hala hafızamda. Böylelikle ayların nasıl geçtiğini anlamadım.
Ayrılırken en korktuğum şey ordaki edindiğim güzel arkadaşlıklarımı ilerde mesafeden dolayı devam ettirememekti. Hepsiyle teker teker “tekrar görüşeceğiz” diye sözleşip vedalaştım öyle olmasını umarak. Gerçekten görüşürüz lafını hiç bu kadar içten söylememiştim bu zamana kadar. O laf ayrılırken anlam buldu benim için.
Kendi öz aileniz dışında da bir aile edinmek istiyorsanız kesinlikle bu programa katılın derim. Herşey mükemmel olacak diyemem ama mükemmele yakın olacak. Yada ben daha fazla anlatmayayım, gidin ve yaşayın 🙂
Burcu Kavak